Semâ Gösterisi
Semâ Ayini
Semâ, Türk tarihinin an'anesinin, inançlarının bir parçası olup Hz. Mevlânâ (1207-1273) ilhâmıyla oluşmuş ve gelişmiştir. Kemâle doğru manevî bir yolculuğu (Mirâcı), bir gidiş-gelişi temsil eder.
Semahanelerde neyzen, kudümzen, naathan, ayinhanlar " Mutrıp " adı verilen müzik grubunu oluştururlar. Mevlevihanelerde, sema mukabelesi sırasında bu müzik grubunun çalıp söylediği, Mevlevi bestekarlarca semaya eşlik amacıyla bestelenmiş eserlere Mevlevi ayinleri denir. Bu eserlerin ana bölümleri Mevlânâ'nın Mesnevi veya Divan-ı Kebir'inden alınmış Farsça şiirlerden bestelenir. Bu müzik, Türk Musiki tarihi açısından çok önemli bir fonksiyon üstlendiği gibi dünyada SUFİ müzik tarzının özelliklerini iyi korumuş beste ve icra fonudur.
Semahaneye girişin tam karşısında Şeyh Postu bulunur. Post ile giriş arasında olduğu var sayılan " Hatt-ı İstiva " denilen kutsal çizgi semahaneyi iki yarım daireyi böler ve semazenler bu görünmez çizgiye basmadan ve sırt çevirmeden karşıya geçerler. Kırmızı renkli post en büyük manevi makamdır, rengi ile doğuşu ve var oluşu temsil eder. Mutrıp ve semazenler Şeyp Postunu selamladıktan sonra yerlerini alırlar ve Semâ Töreni başlar.
Semâ 7 bölümdür. Her bölümünün ayrı bir ma'nâsı vardır. Semâ'yı ilmî yönden tetkik ettiğimizde, şunu görürüz; Var olmanın temel şartı dönmektir. Varlıklar arasındaki müşterek benzerlik, en ufak zerreden en uzak yıldızlara kadar her birinin bünyesini teşkil eden atomlarındaki elektron ve protonların dönmesidir. Her şeyin döndüğü gibi, insanoğlu da bünyesini teşkil eden atomlardaki mevcut dönmelerle, vücudundaki kanın dönmesiyle, topraktan gelip toprağa dönmesiyle, dünya ile beraber dönmesiyle tabiî ve şuursuz olarak döner. Ancak insanı öbür varlıklardan farklı ve üstün kılan şey aklıdır. İşte, dönen SEMÂZEN varlıkların müşterek hareketine, semâıyla beraber aklı da iştirak ettirir.
- SEMÂ, kulun hakikât'e yok oluşu ve olgunluğa ermiş, kâmil bir insan olarak tekrar kulluğuna dönüşüdür. Bütün varlığa, bütün yaratılanlara yeni bir ruhla, sevgi için hizmet için dönüşüdür. Semâzen hırkasını çıkarmakta, manen, ebedî âleme, hakîkate doğar, orada yol alır. Başındaki sikkesi (nefsinin mezar taşı), üstündeki tennuresi (nefsinin kefenidir). Kollarını çapraz bağlıyarak, görünüşte BİR rakamını temsil eden, böylece Allah'ın birliğini tasdik eden Semâzen, Semâ ederken, kolları açık, sağ eli dua edercesine göklere, Hak gözüyle baktığı sol eli yere dönüktür. Hak'tan aldığı ihsanı, halka saçmasıdır. Sağdan sola kalbin etrafında dönerek, bütün insanları, bütün yaratılmışları, bütün kalbiyle sevgi ve aşkla kucaklayışıdır.
Semâ töreni 7 bölümdür. Her bölümün ayrı bir manası vardır:
A- Birinci Bölüm: İlâhî aşkı temsil eden Peygamber Efendimizi metheden Itrî'nin bestelediği bir "ma't" ile başlar. Buna "Na't-ı Şerîf" denilir. Peygamberimizi methetmek, Ondan evvelki bütün Peygamberleri ve hepsini yaratan Allâh'ı methetmek demektir.
B- İkinci Bölüm: Bu methiyeden sonra bir kudüm darbesi duyulur. Bu vuruş Allah'ın (C.C.) kainâtı yaratışındaki "Kün=Ol" emrini temsil eder. (Kur. Ker. S. 36/A:82)
C- Üçüncü Bölüm: Üçüncü bölümde ise Her şeye can veren " Nefesi " nefhayı İlâhiyyeyi temsil eden bir ney taksimi duyulur.
D- Dördüncü Bölüm: Sultan Veled devridir. Bu, Semâzenlerin birbirine üç kere selâm vererek, bir peşrevle dairevî yürüyüşüdür. Şekilde gizli ruhun ruha selâmıdır.
E- Beşinci Bölüm: Semâ töreni 4 Selâmdır. Semâzen üstündeki siyah hırkayı çıkararak, sembolik olarak, hakikate doğar. kollarını bağlıyarak bir rakamını temsil eder böylece Allah'ın birliğine şahadet eder. Şeyh Efendi'nin elini öperek Semâ'ya girme izni alır. Semâ'ya başlar.
1. Selam: İnsanın, bilgiyle hakikâte doğarak, Yüce Yaradan'ını ve kendi kulluğunu idrâkidir.
2. Selam: İnsanın yaratılıştaki nizamı, azameti müşahede ederek, Allah'ın kudreti karşısında hayranlık duymasıdır.
3. Selam: İnsanın hayranlık ve minnet duygusunun Aşk'a dönüşmesiyle, aklın Aşk'a kurban oluşudur. Bu tam teslimiyettir, Allah'a vuslattır, Sevgilide yok oluştur!
4. Selam: İnsanın manevî yolculuğunu tamamlayıp, kaderine razı olarak, yaratılıştaki vazifesine, kulluğuna dönüşüdür. Bu Selâma Şeyh Efendi ve Semâzen başı da iştirak ederler. Bu noktada Semâzen, Âmene'r Resûlü'deki (Kur'an-ı Kerim Bakara 2. âyet 285) Allah'a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine imân etmiş olmanın neş'esi içindedir. İlâhî emirlerin ve yaratılış sebeplerinin zevki ve idraki içindedir. Benliğini, egosunu mağlup etmiş Peygamber Efendimizin, "ölmeden önce ölünüz" ve Kur'an-ı Kerim'in Fecr S. 27, son âyet'lerindeki, "Ey emin ve mutmain olan nefis, sen O'ndan hoşnut, o da senden hoşnut olarak, Rabbine dön! Has kullarım zümresine gir! Onlarla beraber cennetime gir!" emirlerine uymuş ve neş'esine gark olmuştur.
- Dede'ler ve Derviş'ler, Semâ Mukabelesinden sonra, kimseyle konuşmadan, tefekkür (meditasyon) için, sessizce hücrelerine çekilirler.
F- Atıncı Bölüm: Semâ töreninin 6. bölümünde bilhassa "Meşrik de Allâh'ındır, mağrib de Hangi tarafa dönerseniz, Allâh'ın yüzü oradadır. Çünkü, Allâh Vasi'dir, Alîm'dir" Bakara S. 2 115. Âyet'inin okunduğu Kur'an-ı Kerîm tilâvetiyle devam eder.
G- Yedinci Bölüm: 7. bölümde Semâ töreni, bütün Peygamberlerin, şehitlerimizin ve bütün inananların ruhları için okunan bir fâtiha ve devletimizin selâmeti için bir dua ile son bulur.
Mevlana ve Mevlevilik
Mevlevilik; tamamen sevgi ve hoşgörü üzerine kurulmuş bir müessesedir. Hazreti Mevlâna, yaradana gönül veren, bütün dünyadaki yaratıkları yaradandan ötürü sevmeyi ve bizlere sevgiden söz etmeyi öğreten bir aşk piridir.
Denizi bir testiye dökersen ne kadar alır? Bir günün kısmetini
İşte deniz nasıl testiye kabın genişliği kadar sığarsa Mevlâna da kelime kalıplarına ve bizim idrakimize, istidadımız nisbetinde sığar. Zaten Mevlâna en kuvvetli, en üstün idrakin de ötesindedir.
Aşık ol aşık, aşkı seç ki sen de seçilmiş bir insan olasındiye seslenir.
Kendi varlığından geçerek Allah’ta fani olmak; yani Allah’a tam bir gönül bağlamak Allah’a giden en kısa yoldur. Gönlünü Hakk’a vermiş bir insanın artık kendi benliği kalmamıştır. Onun her zerresinden işleyen Allah’tır. Böylece o kişi nefsine uyup başkasına zarar verecek kötü işlerde bulunmaz. Allah ahlakına bürünmüştür. Hz. Muhammed ve Hz. Mevlâna bize bu vasıflarıyla örnek olmuşlardır.
Mevlâna cihana sığmayan hudutsuz bir varlıktır. Güzeli, doğruyu, iyiyi, aşkı, hakikati arayanlara müjdeler veren lâhudî sestir. Zulmette kalanlara teselli sunan Rahmani sedadır. Ayrılıktan inleyenlere şifa bahşeden devalı nefestir. İnsana insanı öğretendir. Her şeyin insanda olduğunu ve tüm evrenin insanın emrine verildiğini öğretendir.
Mevlâna büyük bir Hak aşığıdır. Aşkın efendisidir. Aşkta yok olmuştur. Bizzat aşktır. Aşkın ne olduğunu soranlara;
"Benim gibi ol da bil, ister nur olsun, ister karanlık, o olmadıkça, onu tamamiyle bilemezsin." buyurur.
İnsan düşüncesine yepyeni bir mesaj veren ve İslam düşünürlerinin fikir ve sistemlerini, inanç akidelerini ruh, akıl ve sevgi üçgeni içinde sunan, insanlığa ahlak, din, ilim ve akıl yolunda heyecan katarak yeni ufuklar açan Mevlâna Celâleddin-i Rûmi, müstesna yüce bir varlık, ilahi bir ışık, manevi bir güneştir. Onun insan düşüncesine verdiği en büyük mesaj Aşk, Sevgi ve Birliktir.
O, bir veli hüviyetiyle gönüller coşturmuş, bir pir, bir mürşid olan insan aklını nur ile yıkamış, akıl ve gönülleri kirden ve ikilikten kurtarmış ve temizlemiştir.
O, hiçbir şeyi inkar etmez, ama her şeyi birleştirir, bütünleştirir ve sevdirir. O kimseyi ayrı görmez; Çünkü O, herşeyin Allah’ın zuhur ve tecellisi olduğunu bilir ve bunu gönlüne ve insan aklına hâl olarak yansıtır.
Mevlâna, aziz ve yüce bir üstattır. Tek başına bir sistemdir, bir hayat ve düzendir. Ahlakı, ilmi, hikmeti, sevgisi, aklı, tavrı, idraki, davranışları ve herşeyi ile yüceliği öğreten bir HAL ABİDESİ’dir. Peygamber’in gerçek temsilcisi, aşkın ve aklın en yüksek öğesi ve gerçeğidir.
İnsan yaratılmışların en şereflisidir düsturuyla; her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlâna sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolüdür.